Ayışığı Sonatı
5 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Ayışığı Sonatı
Kendisi bir roman içinden seçip çıkarılmış bir bölüm gibi durduğu halde aslında tek bölümlük olarak çalışılmıştır. Zamanının diline ve anlatıcının yaşına göre yazılmıştır.. "katherine pierce"
—buda hiç yazılmayacak bir romanımdan olsun-
AYIŞIĞI SONATI
Parmakları tuşların üzerinde gezinirken, sanki ruhumda da geziniyordu. Onu izliyordum... İlk defa görüyormuşçasına. Oysa bu onu ilk görüşüm değildi. Az bir zaman önce, kendisi hayatıma girmişti... Benden çok fazla şey almıştı onu sevmek, ama bana çok daha fazlasını vermişti. Artık piyano konusunda hünerli parmaklara sahiptim. Artık parlayan gözlerim vardı. Artık beniminanacak bir dinim, tapınacak bir tanrım vardı. Parmaklarıyla harika parçalar yaratabilen bir tanrım.
Gülümsedim. Lüks salonumuz modaya uygun şekilde bomboş dizayn edilmişti.1800’lerin sonuydu. Şu büyük avizelere bol para döküldüğü zamanlardı. Gösteriş meraklısı ailem… Benim piyano serüvenim bile bu nedenle başlamıştı.
17 yaşına gelmiştim. Bu çoğu genç kadın için evlilik zamanı sayılır. Ama benim ailem, en büyük balığı(belki bir dük,belki bir lord) yakalamak amacıyla beni bekletmeye karar vermişlerdi. Aslında bir özelliğim yoktu. Uzun kahverengi saçlarım ve kahverengi gözlerimi kastediyorum. Kız kardeşim Diane adı gibi ay tanrıçasıdır. Sarı saçları ve yeşil mi mavi mi hala çözemediğim gözleriyle daha küçük yaştan erkekleri büyülerdi. Bu nedenle 16 sına basınca evlenmişti zaten. Norfolk Dükü ile. Ailem benim de ülkenin güneyindeki güçle, Suffolk Dükü ile nişanlanmamı beklemişlerdi. Bir de bana hayalperest derlerdi! Ben kendimin ne olacağını biliyordum…Ben sıradandım, kahverengi gözlere sahipken, şansım çok zordu. Kimsenin nefesini kesemiyordum.
“Dikkatini buraya vermiyorsun Daphne.” Dedi o sevdiğim azarlayıcı ses tonu. Eş kahverengi gözlerimiz buluştu. “Eminim sorsam neyi çaldığımdan haberin bile olmamıştır.” Diye devam etti. Onu her koşulda dinlerdim ben. Ölüyor bile olsam bir tarafım hep onunla olurdu. Gülümsedim. “Ayışığını çaldınız bayım.”Dedim. Başını eğip gülümsedi, asla açık açık gülümsemezdi zaten. Bu kesin bir teşvik oluyormuş, babam hep öyle der. Yani birisinin gözlerinin içine bakıp gülümsemek. Ama ben öyle yapamıyorum galiba. Normalden geniş dudaklarım da bana yardımcı olmuyor. Hemen gülüveriyorum. Bunu piyano hocama da, Bay Joey’e de çoğu kez yaptım. Belki de kendisini sevdiğim için. Gülüşümü hiç saklayamadım. Ama o da bunu hiç teşvik olarak algılamamış olacak ki bunu hiçbir zaman yüzüme vurmadı. Oysa dadım hep kızar. Arap kızları gibi peçe takmamı bile önerdi.Gülüyormuşum, suçum buymuş.
Bu derste beyaz elbisemleyim, sönük, yerlere kadar uzun. Satenden kurdelesi göğsümün altından bağlanıyor. Bu benim tasarımım.Annem şifondan olmasına karşı çıksa da sonunda isteğimi kabul etti. Saçlarım belime kadar uzun ve dalgalı. Piyanonun kenarında onun çalışını dinliyorum. Saatlerdir bu anı bekliyorum, o kadar asil ki. Onu seviyorum ama çok da çekiniyorum ondan. Onu göremeyecek olmak. Ölüm olmalı. Uzun kirpikleri ve geniş omuzları, sanırım o gerçek bir tanrı. Bir gülümseme fırlayıveriyor yine dudaklarımdan. Hayır, benim o eğitimsiz kızlardan olduğumu düşünecek, başımı geç de olsa eğiyorum işte. O sırada ayağa kalkıyor. Çenemden tutup, “Gülümsemen güzelken, onu saklamaya çalışman hiç zarifçe değil Daphne.”Diyor. Açık açık gülüyorum. Teşvikse teşvik, zaten onu sevmiyor muyum?
“Gördüğüm en yetenekli bayanlardan birisin.” Diyor. Babama göre bu da bir karşı-teşvik sayılabilir. Eminim dadım kulağını salonun kapısına dikmiştir çoktan. Bunları duyarsa derslerimin kesilmesi işten bile değil. Gülümsüyorum içimdeki korkuya zıt bir tepkiyle.
“Sizin yeteneğinizin yarısı kadar bile değil, üstelik ben övgüyle parlayan bir yıldız değilim, buna gerek de yok.” Diyorum. Kahverengi gözleri o kadar güzel ki. Kendimdeki sıradan kahverengi, onun gözlerindeki apayrı bir manaya bürünüyor. Onun gözlerinin sıradan olduğunu kim düşünebilir ki. Kapıya kaçamakbir bakış atıyorum. Demek istediğimi kolayca anlıyor.
Kapıbir anda açılıyor, elinde çaylarla dadım kapıdan azametle yürüyor elbette. Piyano hocamla kısa bir gülümseme sunuyoruz birbirimize. O çayını her daim sütlü içer. Bunu bilen ben,hamle edip çayına süt ekliyorum; zarif bir hareketle fincanı ona uzatıyorum. Dadıma bakıp onun bize bakmadığını görünce,ellerimi avuçlarının arasına aldığında, fincanı heyecandan yere düşürüverdim işte! Dadım yine başlayacak sakar olduğumu iddia etmeye. Oysa ben çok dikkatliyimdir.
Dadım beni kenara çekip fincandan dağılan parçaları toplamaya başladı. Bu arada biz birbirimizi izledik Bay Joey’le. Bu kesin bir eğitimsizlik olarak algılanabilirdi eğer biri bizi izliyor olsaydı. İnsanlar zengin kesimde birbirini asla izlemez, süzmez,birbirine gözünü dikmez. Bu görgü dersleriyle ömrüm geçti.Her romantik anımı da bu şekilde tahrip ederler bu tarz kurallar.
Dadımın beni dürtmesiyle kendime geldim. Dalmıştım yine. Tahribat bu sefer cidden büyüktü. Ellerimi birleştirip önüme baktım. O kadar utanmıştım ki ağlayabilirdim. “Artık gitme zamanım,izninle Daphne.” Dedi sevdiğim ses, sağ elimi zarifçe ona uzattım ve nemli dudaklarını elime dokundurdu. Elimi bıraktığında avcumun içinde bir sertlik hissettim. Bay Joey hızlıca salonu terkedince, dadımın eleştirilerinden kaçmak için hemen odama çıktım.Arkamdan baktığına göre eteklerimi dizlerime kadar sıyırıp koşmamı da bu eleştiri listesine ekleyecekti. Odam gidip hızlıca kapımı kapattım ve kağıdı açtım, sadece iki kelime vardı kağıtta: “Gece, sarmaşıklarda.”
Gülümseyerek gözlerini düşündüm. İçim acıdı, nefesimi tuttum. Onu şimdiden özlemiştim. Kahverengi gözlerine dalıp gitmek kadar güzel bir hobim bu zamana kadar olmamıştı, kıyafet tasarlamak dahil.
Eğer olursa, bir şeyler ters gitmezse çocuklarımızı düşündüm.Uzun, kahverengi, pırasa saçlı(dadım bu deyime kesin kızardı) yüzünü ondan almış ciddi bir kız çocuğu ve güleç yüzlü bir oğlan.
Dadım aşağıdan seslenip beni çay saatine çağırdı. “Çay değil hayal saati benim için!” dedim aksi cadıya. “Yanlış yoldan gidiyorsunuz küçük hanım.” Dedi eleştirel bir ses tonuyla. Ona aldırmayarak kapıyı kapattım.
Beni istediği kadar babama şikayet edebilir, babam kocam gelene kadarki geçici efendim nasılsa. Edep derslerimi arttırabilir, dersler kimi sevdiğime benim için karar vermedikten sonra. Kiliseye gidip benim için Tanrı’ya yakarabilir; nasılsa ben kendi aşkıma tapındığıma göre. Beni istediği kadar eleştirebilir, bu ne işe yarar ki, ben kendi dilime ait iki kelimeyi tekrar edip dururken:gece, sarmaşıklarda.
efendim yorumlarınıza açığım
edit: kopyalamadan doğan yazım yanlışlarını da düzelttim
—buda hiç yazılmayacak bir romanımdan olsun-
AYIŞIĞI SONATI
Parmakları tuşların üzerinde gezinirken, sanki ruhumda da geziniyordu. Onu izliyordum... İlk defa görüyormuşçasına. Oysa bu onu ilk görüşüm değildi. Az bir zaman önce, kendisi hayatıma girmişti... Benden çok fazla şey almıştı onu sevmek, ama bana çok daha fazlasını vermişti. Artık piyano konusunda hünerli parmaklara sahiptim. Artık parlayan gözlerim vardı. Artık beniminanacak bir dinim, tapınacak bir tanrım vardı. Parmaklarıyla harika parçalar yaratabilen bir tanrım.
Gülümsedim. Lüks salonumuz modaya uygun şekilde bomboş dizayn edilmişti.1800’lerin sonuydu. Şu büyük avizelere bol para döküldüğü zamanlardı. Gösteriş meraklısı ailem… Benim piyano serüvenim bile bu nedenle başlamıştı.
17 yaşına gelmiştim. Bu çoğu genç kadın için evlilik zamanı sayılır. Ama benim ailem, en büyük balığı(belki bir dük,belki bir lord) yakalamak amacıyla beni bekletmeye karar vermişlerdi. Aslında bir özelliğim yoktu. Uzun kahverengi saçlarım ve kahverengi gözlerimi kastediyorum. Kız kardeşim Diane adı gibi ay tanrıçasıdır. Sarı saçları ve yeşil mi mavi mi hala çözemediğim gözleriyle daha küçük yaştan erkekleri büyülerdi. Bu nedenle 16 sına basınca evlenmişti zaten. Norfolk Dükü ile. Ailem benim de ülkenin güneyindeki güçle, Suffolk Dükü ile nişanlanmamı beklemişlerdi. Bir de bana hayalperest derlerdi! Ben kendimin ne olacağını biliyordum…Ben sıradandım, kahverengi gözlere sahipken, şansım çok zordu. Kimsenin nefesini kesemiyordum.
“Dikkatini buraya vermiyorsun Daphne.” Dedi o sevdiğim azarlayıcı ses tonu. Eş kahverengi gözlerimiz buluştu. “Eminim sorsam neyi çaldığımdan haberin bile olmamıştır.” Diye devam etti. Onu her koşulda dinlerdim ben. Ölüyor bile olsam bir tarafım hep onunla olurdu. Gülümsedim. “Ayışığını çaldınız bayım.”Dedim. Başını eğip gülümsedi, asla açık açık gülümsemezdi zaten. Bu kesin bir teşvik oluyormuş, babam hep öyle der. Yani birisinin gözlerinin içine bakıp gülümsemek. Ama ben öyle yapamıyorum galiba. Normalden geniş dudaklarım da bana yardımcı olmuyor. Hemen gülüveriyorum. Bunu piyano hocama da, Bay Joey’e de çoğu kez yaptım. Belki de kendisini sevdiğim için. Gülüşümü hiç saklayamadım. Ama o da bunu hiç teşvik olarak algılamamış olacak ki bunu hiçbir zaman yüzüme vurmadı. Oysa dadım hep kızar. Arap kızları gibi peçe takmamı bile önerdi.Gülüyormuşum, suçum buymuş.
Bu derste beyaz elbisemleyim, sönük, yerlere kadar uzun. Satenden kurdelesi göğsümün altından bağlanıyor. Bu benim tasarımım.Annem şifondan olmasına karşı çıksa da sonunda isteğimi kabul etti. Saçlarım belime kadar uzun ve dalgalı. Piyanonun kenarında onun çalışını dinliyorum. Saatlerdir bu anı bekliyorum, o kadar asil ki. Onu seviyorum ama çok da çekiniyorum ondan. Onu göremeyecek olmak. Ölüm olmalı. Uzun kirpikleri ve geniş omuzları, sanırım o gerçek bir tanrı. Bir gülümseme fırlayıveriyor yine dudaklarımdan. Hayır, benim o eğitimsiz kızlardan olduğumu düşünecek, başımı geç de olsa eğiyorum işte. O sırada ayağa kalkıyor. Çenemden tutup, “Gülümsemen güzelken, onu saklamaya çalışman hiç zarifçe değil Daphne.”Diyor. Açık açık gülüyorum. Teşvikse teşvik, zaten onu sevmiyor muyum?
“Gördüğüm en yetenekli bayanlardan birisin.” Diyor. Babama göre bu da bir karşı-teşvik sayılabilir. Eminim dadım kulağını salonun kapısına dikmiştir çoktan. Bunları duyarsa derslerimin kesilmesi işten bile değil. Gülümsüyorum içimdeki korkuya zıt bir tepkiyle.
“Sizin yeteneğinizin yarısı kadar bile değil, üstelik ben övgüyle parlayan bir yıldız değilim, buna gerek de yok.” Diyorum. Kahverengi gözleri o kadar güzel ki. Kendimdeki sıradan kahverengi, onun gözlerindeki apayrı bir manaya bürünüyor. Onun gözlerinin sıradan olduğunu kim düşünebilir ki. Kapıya kaçamakbir bakış atıyorum. Demek istediğimi kolayca anlıyor.
Kapıbir anda açılıyor, elinde çaylarla dadım kapıdan azametle yürüyor elbette. Piyano hocamla kısa bir gülümseme sunuyoruz birbirimize. O çayını her daim sütlü içer. Bunu bilen ben,hamle edip çayına süt ekliyorum; zarif bir hareketle fincanı ona uzatıyorum. Dadıma bakıp onun bize bakmadığını görünce,ellerimi avuçlarının arasına aldığında, fincanı heyecandan yere düşürüverdim işte! Dadım yine başlayacak sakar olduğumu iddia etmeye. Oysa ben çok dikkatliyimdir.
Dadım beni kenara çekip fincandan dağılan parçaları toplamaya başladı. Bu arada biz birbirimizi izledik Bay Joey’le. Bu kesin bir eğitimsizlik olarak algılanabilirdi eğer biri bizi izliyor olsaydı. İnsanlar zengin kesimde birbirini asla izlemez, süzmez,birbirine gözünü dikmez. Bu görgü dersleriyle ömrüm geçti.Her romantik anımı da bu şekilde tahrip ederler bu tarz kurallar.
Dadımın beni dürtmesiyle kendime geldim. Dalmıştım yine. Tahribat bu sefer cidden büyüktü. Ellerimi birleştirip önüme baktım. O kadar utanmıştım ki ağlayabilirdim. “Artık gitme zamanım,izninle Daphne.” Dedi sevdiğim ses, sağ elimi zarifçe ona uzattım ve nemli dudaklarını elime dokundurdu. Elimi bıraktığında avcumun içinde bir sertlik hissettim. Bay Joey hızlıca salonu terkedince, dadımın eleştirilerinden kaçmak için hemen odama çıktım.Arkamdan baktığına göre eteklerimi dizlerime kadar sıyırıp koşmamı da bu eleştiri listesine ekleyecekti. Odam gidip hızlıca kapımı kapattım ve kağıdı açtım, sadece iki kelime vardı kağıtta: “Gece, sarmaşıklarda.”
Gülümseyerek gözlerini düşündüm. İçim acıdı, nefesimi tuttum. Onu şimdiden özlemiştim. Kahverengi gözlerine dalıp gitmek kadar güzel bir hobim bu zamana kadar olmamıştı, kıyafet tasarlamak dahil.
Eğer olursa, bir şeyler ters gitmezse çocuklarımızı düşündüm.Uzun, kahverengi, pırasa saçlı(dadım bu deyime kesin kızardı) yüzünü ondan almış ciddi bir kız çocuğu ve güleç yüzlü bir oğlan.
Dadım aşağıdan seslenip beni çay saatine çağırdı. “Çay değil hayal saati benim için!” dedim aksi cadıya. “Yanlış yoldan gidiyorsunuz küçük hanım.” Dedi eleştirel bir ses tonuyla. Ona aldırmayarak kapıyı kapattım.
Beni istediği kadar babama şikayet edebilir, babam kocam gelene kadarki geçici efendim nasılsa. Edep derslerimi arttırabilir, dersler kimi sevdiğime benim için karar vermedikten sonra. Kiliseye gidip benim için Tanrı’ya yakarabilir; nasılsa ben kendi aşkıma tapındığıma göre. Beni istediği kadar eleştirebilir, bu ne işe yarar ki, ben kendi dilime ait iki kelimeyi tekrar edip dururken:gece, sarmaşıklarda.
efendim yorumlarınıza açığım
edit: kopyalamadan doğan yazım yanlışlarını da düzelttim
En son katherine pierce tarafından Salı Eyl. 21, 2010 6:05 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Geri: Ayışığı Sonatı
Söylenecek söz yok, muhteşemsin Özlem abla
bender- Site Sahibi
- Mesaj Sayısı : 87
Yaş : 30
Nerden : Kickapoo, Louisiana
Geri: Ayışığı Sonatı
Her geçen gün İlgiltereden nefret etsemde 1800 ve İngiltere benim için çok özel. Kahverengi gözlüler pek ilgimi çekmesede sevdim bu karakteri
Çok güzel olmuş hikayen
Çok güzel olmuş hikayen
urania- Site Sahibi
- Mesaj Sayısı : 63
Yaş : 30
Geri: Ayışığı Sonatı
Teşekkürlerrr
Şimdi aslında bu hikaye, kahverengi gözlerinden nefret eden bir arkadaşım için yazılmıştı. Ona kendi gözlerini sevdirebilmek için.. Benim gözlerim yeşildir zaten, tüm renkleri de severim..
Şimdi aslında bu hikaye, kahverengi gözlerinden nefret eden bir arkadaşım için yazılmıştı. Ona kendi gözlerini sevdirebilmek için.. Benim gözlerim yeşildir zaten, tüm renkleri de severim..
Geri: Ayışığı Sonatı
mükemmel bi hikaye..okurken sanki bir romanmış da ikinci sayfaya geçecekmişim gibi hissettim ama ne yazıkki ikinci sayfası yok :S olsa ne güzel olurdu. tam benim sevdiğim yıllar
özlem- Çevirmen
- Mesaj Sayısı : 30
Yaş : 32
Nerden : istanbul
Geri: Ayışığı Sonatı
1500 lü yıllardan da koyarım size birkaç kuple
Teşekkürler efendim yorumlar için
Teşekkürler efendim yorumlar için
Geri: Ayışığı Sonatı
kelimelerle ifade edilemez
gerçekten harika
gerçekten harika
BeTrAyAl- İnsan
- Mesaj Sayısı : 52
Yaş : 32
Nerden : Cennetten :D
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz